27 Nisan 2010 Salı

Mesai.

Sadece sabah uyanıp da sıcacık yatağımızdan kalkmak, bir de üstüne bulunduğunuz mekanı cicili bicili bir şekilde terkedip, daha çok cicili bicilinin arasına karışmak zorunluluğunu yaşamak, sıkıcı olduğu kadar kariyerin hedefidir de; sizi kalıplar arasında itip kakmak.

Her kariyer sıkıcı düzenlerini size getirse de, kariyersizliğin yersiz hayat deneyimlerine yer açtığını görmek daha üzücü gelebilir. Kararsızlıktansa en kötü kararı vermek sırf bir karar olabildiği için kıymete biniyor, kabul. Ya kararsızlık en güzel kararları verebilmek için kuluçka döneminde olduğumuzun en güzel kanıtıysa ve ıskaladıysak ne olacak? Durgunluğun vurucu etkisini yaşamadan "olmasa da olurdu" diyebileceğimiz kararların izindeyiz ve artık durgunluğa girmek, lüksün daniskası olmaya başlayıp, ağırlaşıp boynumuzdan sarkan kravatlarla, fularlarla kıyafetimizin ayrıntılarında kendi gördüğümüz ama asla başkasının bilemeyeceği aksesuarımız olacak gibidir. Değişimin bakiliği, kararların kaypaklığına zamansız bir hareketle üstün çıkacaktır elbet ama tek şartla; her sabah uyandığımızda, gözümüzü kendiliğimize çevirmekle olacaktır bu. Yolun anlamı o yolu gitmek değil, başlangıçta neden o yola girildiğini unutmamaktadır, bu da kabul. Soru şu ki; aklımızda kalanlar yolun ta kendisi olmaya başlarsa, biz kim oluruz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder