11 Ocak 2016 Pazartesi

Gece.

Gecelerin tadı bambaşkadır. Öyle ya, en önemli şeyler genelde geceleri olur. Düşüncelerin netleştiği anlar da hep geceye aittir.

Daha ciddidir geceler.

Günü geleceğe taşıyan gündüz ne yaptığımız değil, gece ne yapmadığımızdır. Yanlış kararlar ve tek gecelik çıkılan yolların sonu, insanın ağzında tek hayatlık bir bayat küf kokusu bırakır.

Düşünmenin ve gülmenin daha samimi olduğu zamanlardır geceleri, bunu bozacak bir şeyler yapmadığınız sürece.

Düşünüyorum da ne geceleri nasıl atlattım, atlattık. Hatırlarsın belki, çok soğuktu hava ve tek istediğim eve gidip oyun oynamakken (San Andreas) sen de bana biraz sitem etmiştin. Seni bırakmıştım o barda, keyfini bozmak da istememiştim halbuki. Eve tam varacakken siteminle beraber aynı yolu geri dönmüştüm. Karşına çıktığımda da bana sadece şaka yaptığını söylemiştin. İki saatlik gece yolculuğum sadece şakaymış. Olsun, yine de kaç kişinin gece gece yola çıkıp kalp kırmamak için elinden geleni yaptığını gördün ki? Ben de bilmiyordum bunu yapabilir miydim? Öğrenmiş olduk onca sene önce.

Dostluklar gibi besteler de geceleri netleşir, bilirsin. Okunanlar söze, yaşananlar ritme, hisler notaya dönüşüverir. Dönüşümün en muhteşem olduğu zamanlara bir de el çabukluğu karıştı mı, kendiliği'nden ortaya çıkıverir insan. Hiçken var olmanın zorluklarından başlayıp, insanın yok olmaya doğru gittiği zamanlarda, kişinin varlığını kanıtlayan tüm öğeler geceleri çıkıverir yolumuza. Sonra da güneşin doğmasıyla yokluğa karışır, bu da yetmezmiş gibi Haziran yağmurlarıyla denize dökülür.

Hep bir var oluş mücadelesi halini yaşarken; biriken yorgunluğun kelimelere, notalara, uzun cümlelere dönüşmesi yaratıcılığı devinime sokarken, çarkların arasında sessizce gıcırdamaya başlar insanın bütün incelikleri. Kapı gıcırtılarından bile bu yüzden nefret ederiz ikimiz de.

Bu noktada artık tek önemli olan şey hayatta kalma mücadelesidir malum. Zira hayat yaşadıkça anlam kazanacak, o da ölümüne yaşadığımızdan.