6 Ekim 2010 Çarşamba

Öncesi, Sonrası.

Gecenin bir yarısı sadece sadeliği beklemekle geçiyor. Sadeliğin tek nedeni sadeleşme ile incelen ruhumun sadeliği. Sadece fazla gelen her şeyimi atarken bir kenara, gerçekte ruhumda boşluklar yaratıp ayırıyordum parçalarına. Sanki harcından malzeme çalınmış duvar gibi. Ayakta tutması gerekirken, milim milim devrilmenin dayanılmaz yavaşlığını yaşıyorum. Gitgide çatırdayan bir ruhum var. Onu bir arada tutan bedenim ve kalbimin eksilen taraflarının bıraktığı boşluğun çatırdamaları ta derinlerden duyuluyor. Sonraya bıraktığım herşeyin artık gerçek olma ihtimalleri yok olmanın eşiğinde. Sonralıklarım artık önceliklerim olmaya başlamışken, önceliklerim teker teker kendi mezarlarında ters dönmeye başlamış durumdalar. Sadece ben göremedim orada onları. Göremedim. Çok yakından bakmak körleşmenin en önemli nedenlerindendi, farkındayım artık. İçselleştikçe sevgiler, dıştan akan boş cümleler olarak sessizliğe karşıyorlar. Sonsuzluktaki minik bir nokta ve maddelerin içindeki bir toz tanesinden fazlası değilsek neden bu kadar sahiplenmeye çalışyoruz bazı şeyleri, çok da anlayamıyorum, tanrı sanmamızdan kendimizi belki de. Önceliklerimiz lükslerimizken sonraya bıraktıklarımız asıl ihtiyaçlarımız haline gelmişken, neyin tüketimini yapıyoruz. Hayatın nimetlerinin mi, kendimizin mi? Buradan bakınca tükeniyoruz ama kendimiz de değiliz bunun nedeni, birbirimizi tüketiyoruz, tükendikçe tükenmez bir iştahla yatıyoruz kendi mezarlarımıza inceden. Sonrası yoksa şimdiyle yapacak bir şeyimiz kalmadı gibi sanki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder